28 Eylül 2015 Pazartesi

milo 3 aylık & iki çocuklu hayat

tatilden döneli 2 hafta oldu. doğumda ve sonrasında annem burada olduğu ve oğlum 2 aylık bile olmadan türkiye'ye gittiğimiz için kalabalıkta artık iki çocuklu bir kadın olduğumu pek anlamamıştım.

annem buradayken güneş'le tüm gün ilgileniyordu. yemeği, uykusu ya da oyunu gibi şeyleri hiç dert etmiyordum. izmir' deyken ise geceleri çocukların ikisi de uyanıp uykusuz kaldığım için sabah güneş uyanır uyanmaz o sırada evde kim varsa annem, babam hatta 12 yaşındaki yeğenim :) birine emanet edip uykuma devam ediyordum. eve dönünce işler değişti. zor olacağını tahmin ediyordum fakat uyumaya hiç fırsat bulamayacağımı düşünmemiştim.

milo'nun gece uykuları neredeyse doğduğundan beri düzenli. aslında onun yaşındaki bir bebeğe göre beni uykusuz bırakacak kadar uğraştırmıyor. kolay uykuya dalıyor. fakat son aylarda güneş bebekliğindeki gibi düzenli olarak gece 2'de ve sabaha karşı 5'te uyanmaya, bağıra bağıra ağlamaya başladı. eve gelince düzenine döner diye umut ediyordum ama fazla hayalperestmişim! milo gece 1'de uyanıp emiyor, hemen uykuya dalıyor. 2'de güneş'in odasına koşup onu emziriyorum. tekrar yatağına yatırmak her zaman kolay olmuyor. bazen biraz oynamak, bazen uyuyuncaya kadar yanında beklemem gerekiyor. güneş'i yatırdıktan sonra yatıp uykuya dalabilmek için birşeyler okuyorum ya da telefonda oyun oynuyorum. tam uyuyacakken ya da yeni dalmışken (4 gibi) bu kez oğlum uyanıyor. onu emziriyorum, gazını çıkar, bezini değiştir derken güneş'in uyanma vakti geliyor. 5, 5.30 gibi onu emzirip tekrar yatırıncaya kadar sabah oluyor. çoğu zaman yatışım 6'dan sonraya kalıyor. 1-2 saat uyuyorum. burak işe gitmek için hazırlanırken bazen güneş'e kahvaltısını veriyor. o da 8 buçuk gibi çıktıktan sonra akşam 7'ye kadar iki bebekle başbaşayım.

güneş kahvaltıdan sonra tv izleyerek ya da oyun oynayarak oyalanıyor. dolapları, çekmeceleri boşaltıyor, coşkun'la hulusi'yi kovalıyor. bende bu sırada kendime kahvaltı hazırlayıp çoğunlukla milo'yu emzirirken, ya da ayağımla ana kucağında sallarken yiyorum. saat 11-12 olunca güneş'in öğle uykusu vakti geliyor. ikisi aynı anda uyusun da ben de biraz uyuyabileyim diye dua ediyorum. bazen uyuyorlar böylece ben de 2 saat uyuyabiliyorum. bazen de sadece güneş uyuyor. bu sefer akşam burak'ın geliş vaktine kadar dakikaları sayıyorum.
gündüz burak gelse de birazcık uyusam diye hayaller kuruyorum. o geldikten sonra yemek yeme faslımız başlıyor. birimiz çocuklara bakarken diğerimiz bulaşık makinesini boşalt, kirlileri yerleştir; çamaşır at, as gibi şeyleri yapıyor. sonra güneş'i emzir yatır derken uyumak yine hayal oluyor. ertesi günün yemeğini yapıyorum, herkes yattıktan sonra duş alıyorum saat gene gece yarısını buluyor ve gece nöbeti başlıyor. fırsat bulursam süt sağıyorum. gece ikisi aynı anda uyanırsa ben güneş'le ilgilenirken(sadece ben susturabiliyorum) burak milo'ya biberonla süt veriyor. neyse ki biberona da alıştırdık da ikisine birden yetişebiliyoruz. güneş asla biberondan içmedi/içmiyor, bu yüzden alışması için oğluma ilk aydan itibaren arada sırada biberonla da verdik. meme gördükçe güneş'in de emme isteği ayyuka çıktığı için gün içinde bazen ben bile milo'ya sağılmış sütlerden veriyorum. 2 tane çocuk emzirmek gerçekten çok zaman alıyor. insan koltuğa, yatağa çakılı kalıyor. işte böyle bir günlük yaşam döngüsü içinde bırak blog yazısı yazmayı, bilgisayarı açamıyorum bile. oğlumun 2 aylık yazısı güme gitti. neredeyse 4 aylık olacak ben 3 aylık gelişmelerini yazıyorum.

milo, ilk uçak yolculuğunu 2 ayının dolmasına 4 gün kala yaptı. (2 bebekle uçak yolculuğu zormuş. yeni şeyler öğrendik. örneğin bebeklerin ikisi de 2 yaşın altında olup kucakta gidiyorsa karı-koca yan yana koltuklarda seyahat edilemiyormuş. çünkü bir koltuk sırasında yalnızca 4 tane oksijen maskesi varmış. bebekli yolcular yalnızca cam kenarındaki koltuklarda oturabilirmiş. o yüzden kucaklarda birer bebekle eşimle arka arkaya oturmak zorunda kaldık. dönerken zorluk yaşamamak ve birlikte oturabilmek için güneş'e de koltuk aldık.) 2 aylıkken ilk kez denize girdi. su soğuk gelir diye düşünüyordum ama hiç rahatsız olmadı. bebeklerin korku nedir bilmeyen zamanlarını çok seviyorum. ne yazık ki güneş bu yıl denize girmek istemedi, biz de pek ısrar etmedik.
oğlum ablasının aynı aylardaki durumuna göre çok daha kolay bir bebeklik geçiriyor. emiyor, gazını çıkarıyorum. kakasını da yaptıktan sonra pek huysuzluk yapmıyor. en önemlisi tüm gün kucağımda taşımak zorunda değilim. güneş sadece kucağımda uyuyordu, saatte, hatta 45 dakikada bir uyanıyordu. milo gündüzleri 2-3 saat, gece bazen 5-6 saat kesintisiz, üstelik yatağında uyuyor. dişleri 2,5 aylıkken kaşınmaya başladı. bütün gün ellerini çiğniyor. bazen mızıklıyor. henüz bir şeyi tutup ağzına götürebilecek becerisi olmadığından kemirmesi için diş kaşıma oyuncaklarını ben tutuyorum, genelde de parmaklarımı kemirtiyorum :D şu ilk dişler çıksa rahat edeceğiz.

artık kahkahalarla gülüyor. güldürmek için yüzüne, gözlerine bakmak yeterli. her zaman değil ama yatarken bazen yan dönmeye başladı. yattığı yerde kafasını kaldırıp doğrulmaya çalışıyor. oyuncaklar ilgisini çekiyor, müzikli dönencesini ilgiyle izliyor. durunca ağlıyor. hep kurmak gerekiyor. neden düğmeli değil, hala kurmalı oyuncaklar yapıyorlar anlamıyorum. güneş'te kullandığımız uyku kuzusundan milo'ya da aldık. onda da işe yarıyor. durdukça tekrar açıyoruz.
herkesin söylediği, bebeklerle ilgili her internet sitesinde yazdığı gibi ikinci çocuklar arada derede bir şekilde büyüyorlar. kızımdaki gibi düzen oturtmak, uyku saatlerine dikkat etmek, günde kaç saat uyuyor ya da kaç kere emiyor gibi şeylerin çetelesini tutmak mucize gibi. çünkü günlük rutinimiz mecburen kızımın istek ve ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. güneş' i 3 günde bir tartıyor, kakalı/çişli bezlerini sayıyor; uyku düzeni şaşmasın diye rutinler oluşturup her gün banyo yaptırıyordum. oğlumu haftada bir yıkarsam şükrediyorum :) yapacak bir şey yok. yetişemiyorum. bir de evde milo'nun bu zamanlarına uygun güneş'ten kalan onca oyuncak, salıncak, oyun matı gibi şeyler var. hiçbirini kullanamıyor, çocuğu oynatamıyorum. neye meyletsem güneş bizden önce davranıyor. ama kardeşini çok seviyor. günde 100 kere ellerini, ayaklarını, yanaklarını tek tek öpüp sarılıyor. o kadar seviyor ki beslemek istiyor. bugün gözümün üstünde olmadığı 2 saniye içinde neredeyse kardeşine portakal suyundan içirecekti!
daha önce oğlumun bıngıldağının küçük olduğunu yazmıştım. artık dışardan hissedilemeyecek kadar küçüldü. tatilden döner dönmez doktora götürdük ve kafa röntgeni çekildi. 91 persantilde ve kafatasını oluşturan tüm kemikler olması gereken şekilde çıktı. baş çevresini ölçmeye devam edeceğiz ama korkulacak birşey yok gibi görünüyor.

tam gününde tartamadım ama aşağı yukarı 3 ay, 10 günlükken 6600 gramdı. bugün tam 7kg çıktı, boyu ise 66cm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

sen de fikrini paylaş!